Rusya'daki bilim çevreleri Mars ’ta araştırmalar yürüten ABD'nin Kızıl Gezegen’de elde ettiği bulguları dünya kamuoyuyla paylaşmadığını, hatta NASA ’nın Mars’ta hayat belirtilerine rastladığını ve bu bilgiyi büyük sır olarak sakladığını iddia etti.
Rusya’nın üçüncü federal kanalı TV3 ekranlarına gelen haber programına katılan jeoloji profesörü Aleksander Portnov, “Bizim elimize geçen sızıntı bilgilere göre NASA, Gail kraterinde ya eskiden yaşamış canlıların kalıntılarına rastladı veya daha da büyük sansasyon yaratacak şekilde şu an bile gezegende canlı varlık izleri buldu.
Fazla yayılma fırsatı olmadan yok edilen son ender fotoğraflarda pek âlâ aynı kraterin içinde omurgalı bir yaratığa ait iskelet kalıntısı görülmüştü. NASA bu iskelete izahat getirmek yerine, robot 30 santimetre çukur açtı diye kamuoyunun dikkatini başka yöne saptırmayı tercih etti” dedi.
Komplo Teorileri:- NASA'nın meşhur robotu bir kaç ay önce baya bir gündemdeydi şu sıralar ondan gelen haberler bıçak gibi kesildi, insan acaba bu robot bişeyler buldu da o yüzden mi gündemden düşürüldü diyebilir.
- Rus kanalı reyting kaygısı için yapıyor, demek biraz zor çünkü Aleksander Portnov Rusya'da saygın bir profosör.
THE FAR SIDE OF THE MOON IS THE FARTHEST A HUMAN HAS EVER TRAVELED. THAT WAS ALMOST FIVE DECADES AGO. ISN'T IT TIME WE MOVE FORWARD?
Avatar filmindeki Yıldız Gemisi
Öncelikle Yıldız Gemisi nedir?
Yıldızlar arası seyahat edebilen uzay gemilerine Yıldız Gemisi denir. Devasa büyüklükte ve ağırlıkta olan bu gemilerde yüzlerce yıl sürecek yolculuklar nesiller boyunca insanlığa ev sahipliği yapacak olan şimdilik hayal ürünü olan ama er yada geç gerçek dönüşecek olan bir bilim-kurgu ögesidir.
Uzay mekiği ile Yıldız Gemisi arasında ne fark var?
Uzay mekikleri kısa mesafeler için yapılıyor ama Yıldız Gemileri ışık yılları mesafeler gidebilecek en az bir yıldızdan diğerine gidebilecek mesafeler için yapılıyor.
Boyut bakımından da büyük fark var:
Yıldız Gemisi vs Uzay Mekiği Boyut Karşılaştırması (Sadece boy)
Bir yıldız gemisi inşa etmek onlarca yıl alabilir, çok büyük bütçe ister, bu gemiye ev sahipliği yapacak cesaretli ve yüksek IQ lu insanlar ister kısacası büyük fütüristik bir destan yazacak kadar öge bir araya gelmeli.
Bir Yıldız Gemisi yapacak teknolojimiz var mı?
Bir yıldız gemisi inşa etmek için ister inanın ister inanmayın neredeyse tüm imkanlarımız var, ışık hızı motorları ve yapay yer çekimi(Teoride yapay yer çekimi oluşturma mümkün) hariç her şeyimiz var. Belki dış cephenin binlerce yıl çürümeden kalmasını sağlayacak bir maddeden yapılması konusunda sıkıntı çıkabilir çünkü ışık hızı teknolojisine sahip olmadığımız için yüzlerce yıl sürecek yolculuklara gemi dayanamayabilir fakat, iyon veya plazma motoruyla, süper gelişmiş bilgisayarlarımız ile bu gün bir yıldız gemisi inşa etmiyorsak sebebi tamamen ekonomiktir.
Plazma motoru ile ışık hızına çok yaklaşılacak ve bu motor 2015'te kullanılacak:
Çalışma prensibini resimlerden inceleyebilirsiniz:
(Resimler Popüler Mekanik dergisinden alınmıştır.)
Bir Yıldız Gemisinin içinde yaşam döngüsü nasıl kurulur?
Dünya'dan ayrılan bir Yıldız Gemisi yanına ne kadar yiyecek içecek stoklasa dahi yolculuğun öngörülemeyen problemlerden dolayı uzaması stoklarınızın yetmemesine sebep olabilir bu sebeple gemide bu gezegenimizdekine benzer bir habitat ve döngü oluşturmamız gerekir,bu olay uluslararası uzay istasyonunda başarılı bir şekilde gerçekleştirildi.
Mikro organizmalar ve bitkiler şemada gösterilen döngü ile sağlıklı bir şekilde hayatlarını sürüdürebiliyorlar. Bu durum habitat kurmak için yeterli.
Peki bu nesil ölmeden önce bir Yıldız Gemisi görebilecek mi?
Görebilir. Ne zaman derseniz bir tarih vermek medyumluk olur fakat özel sektörün eline verilen istisnasız her şeyin geliştiğini görebilirsiniz, uzay sanayi de önümüzdeki yıllarda alıp başını gidecek ve bir tarih sallamak gerekirse 2050'li yıllarda bir Yıldız Gemisinin yapımına başlandığı haberleri duyurulabilir bu yıldan itibaren azami 10 -15 yıl sonra bu nesil bir Yıldız Gemisi görebilir.(gene tutamadım kendimi tahminler fora)
İnsanlık bir yıldız gemisi yaparsa ilk durağı neresi olacak?
Şimdilik bildiğimiz kadarı ile yaşanabilir atmosfere sahip ve yıldızına ideal uzaklıkta exo* gezegenlerin bulunduğu sistem olan Proxima Centauri muhtemel durağımız olacak fakat bilim adamları durun daha yakın bir yıldız sistemi keşfettik orada da exo gezegenler var der ise durum değişebilir. Yıldız sistemleri astronomide en zor keşfedilen malümatlardır çünkü bir yıldız sistemini keşfetmek için milyon dolarlık teleskoplar ile belkide günlerce aylarca aynı noktayı gözlemlemeniz lazım yıldızdan gelen ışık bir anlık bile kesilirse baktığınız noktada bir exo gezegen var demektir.
*Exo Planet (Karbon bazlı yaşama müsait ortamın olduğu gezegenler)
İnsanlık buna hazır mı?
Malesef Dünya halkı yıllar sürecek bir yolculuğa ne bilinç olarak hazır ne de mental olarak hazır ama insan hızlı gelişen bir varlık 50 yıl sonra insanın nasıl bir kültüre bürüneceğini tahmin etmek güç.
Günümüzde bu konuda atılmış adımlar var mı?
Pentagon ve Nasa bu konuda çalışmalar yapıyor, "100 Year Starship" adlı bir projeleride var 200 insanı Proxima Centauri ye 90 yıl sürecek bir yolculuk ile ulaştırmayı planlıyorlar.
Projenin lideri Dr. Mae Jemison 100 Year Starship projesini tanıtıyor: http://vimeo.com/58664628
Projenin Resmi Web sayfası: http://100yss.org/ Projenin Twiter adresi: https://twitter.com/100YSS
Yararlanılan kaynaklar: Popüler Mekanik* (Afrika Kıtası versiyonu Mayıs ayı) Vikipedia
Crysis adlı oyun ile fenomen haline gelen Nanosuit (süper gelişmiş bir savaş zırhı) askeri alanda gizliden gizliye kullanıldığına dair bir çok delil var aslında delilden ziyade Nanosuit in var edebilecek teknolojinin varlığından söz edebiliyoruz.
Kotaku.com'un haberine göre bir Nanosuit oluşturmak için gereken tüm teknolojiler hali hazırda keşfedilmiş durumda ve şu sıralar güçlü devletlerin bu teknolojileri bir araya getirerek özel birliklerine Nanosuitler tahsis edebilecek durumda olduklarını haberinde sunmuş. Görünmezlik, kasları güçlendiren lifler, şok emen materyaller hepsi haberde yarı akademik bir dil ile anlatılmış merak edenler buradan haberi inceleyebilir.
Radar tarafından algılanan füzenin özelliklerinin belirlendiğini ifade eden Yılmaz şu bilgileri verdi: "Sistem bilgisayarı, hangi bataryadaki füzelerin daha etkin sonuç sağlayacağını tespit ederek, ateşleme için seçim yapar. Füze ateşleme için 9 saniyeden daha kısa bir süre içerisinde hazırlanarak fırlatılır. Patriotlar hem uçaklara hem de balistik füzelere karşı kullanılabilmektedir. Bunların menzilleri tiplerine göre... Füzelere karşı 20 kilometre, uçaklara karşı 120 kilometredir. Bir diğer teknik ise füzelere karşı 36 kilometre, uçaklara karşı 65 kilometredir."
Patriotlar hakkında can alıcı sorular ve cevapları
- Peki gerçekten bu füzeler bizimi koruyacak yoksa Avrupalı devletleri mi?
Evet bizi koruyacak potansiyelleri var fakat sorun şu ki bizden çok Avrupayı ve A.B.D yi koruyor nasıl derseniz şöyle oluyor. Biraz ön bilgi vereyim bu patriotların arasında kapalı bir internet ağı var yani kendi içinde bir network ağına sahip durum böyle olunca İran dan ateşlenen bir füze Türkiyeyi vurmayacaksa bile buradaki patriotlar bundan hemen haberdar olup tüm dünya üzerindeki patriotlara haber yolluyor Türkiye deki patriot İran dan gelen füzeyi ıskalarsa yada bir şekilde vuramazsa diğer ülkelerdeki patriotlar için çocuk oyuncağı olacak çünkü o füzeden çok önceden haberdar olacaklar.
Gerçek menzilleri ne kadar?
Bu kesinlikle askeri bir sır ama Körfez Savaşı'nda(savaş 1990 da idi fakat patriotlar 1970 yılında geliştirildi) 100 kilometre menzilden bir füzeyi yolun yarısına gelmeden imha edebiliyorsa şimdiki 2013 teknolojisine göre kaç kilometrelik bir menzile sahip olacağını bir düşünün ve bu düşündüğünüzü iki ile çarpın çünkü günümüz teknolojisi ile askeri teknoloji arasında en az 50 yıllık bir fark olduğunu unutmayın.
Önceki savaşlarda ne kadar başarılı oldular?
Körfez Savaşı’nda Irak’tan gelebilecek olası tehditlere karşı çevresinde bulunan ülkelere yerleştirilen Patriot’lar, özellikle İsrail ve Suudi Arabistan’da etkin olamamışlardır. Irak’tan gelen SCUT ve Al Hussein füzelerini durdurmakta yetersiz kalan Patriot’ların, Suudi Arabistan’da %80, İsrail’de ise %50 oranında başarılı olabildikleri belirtilmiştir. Bu başarı oranlarının Suudi Arabistan ve İsrail hükümetleri tarafından sansürlenmek istediği ve gerçek başarı oranının Suudi Arabistan’da %70, İsrail’de ise %40 olduğu belirtilmiştir.
Bu sorunun cevabı Wiki den alınmıştır.
Maliyeti Türk halkının cebinden mi çıkıyor?
Öyle görünüyor bu konuda bilgim yok fakat hiçbir devletin Türkiye korunacak diyerekten kendi meclisinden bu iş için ödenek çıkaramaz halkı isyan eder, bir düşünün meclis bir gün toplanıyor konu şu; Bulgaristana patriot yerleştirilecek bu konuda ödenek çıkarılması lazım çok mantıksız olur değil mi?
Nato ülkesiyiz parayı Nato karşılar diyorsunuzdur ama emin olun öyle değil çünkü savunma bakanı bu konuda kem küm ediyor açıklama yapmaktan kaçınıyor.
Bu patriotlar çok ciddi pahalı aletler wikide yazdığına göre 76 model bir patriot 1 ile 6 milyon ABD doları arasında değişiyor.(Cephanesi ve personeli bu işe dahil mi bilemiyorum)
İçerisindeki teknoloji ne seviyede?
Üstede söylediğim gibi bildiğimizden en az 50 yıl ileridedir bu konuyu gerçekten çok merak ediyorsanız Battleship filmini tavsiye ederim, oradaki uçak gemileri az buçuk fikir veriyor, havadaki mermiyi vuracak cinsten bir teknoloji olduğunu düşünüyorum tabiki düğmesi bizde olmayan bir teknoloji.
Birbirinden haberi olmayan 3 farklı kıtada 3 farklı medeniyetin 3 benzer fenomeni...
Ne büyük tesadüf değil mi?
Bilimsel olarak yaklaşırsak 100 maymun deneyi (100th Monkey experiment) bize biraz yardımcı olabilir, zamanında araştırmacılar yüz maymun üstünde yaptıklar test ile bu işin tesadüfün ötesinde bir fenomen olduğu açıklanabilir.
100. maymunun hikayesi:
Pasifik Okyanusu'nda irili ufaklı birçok ada. Bu adalarda Macaca Fuscata türü Japon maymunları yaşıyor. Bu adalardaki maymunların doğal ortamları içindeki davranışları otuz yılı aşkın bir süre bilim insanları tarafından gözleniyor.
1952'de Koshima Adası'nda bilim insanları maymunların beslenmesi için kumların içine tatlı patates bırakıyorlar. Bu adanın maymunları da tatlı patatesin tadından hoşlanıyor ama yiyeceklerinin kumlu olması hiç de hoşlarına gitmiyor. Ama can boğazdan gelir diyerek kumlu da olsa tatlı patatesleri yemeye devam ediyorlar.
Bir gün, on sekiz aylık İmo isimli dişi maymun bu soruna bir çözüm buluyor, İmo, tatlı patatesleri en yakın su birikintisinde yıkayarak yemeyi akıl ediyor. Bu buluşunu annesine de öğretiyor, İmo'nun arkadaşları da patateslerini yıkayarak yemeyi öğreniyor ve kendi annelerine de öğretiyor. Bu yeni davranış biçimi bilim insanlarının gözleri önünde, yavaş yavaş maymunlar arasinda yayılıyor.
1952 ve 1958 yılları arasinda genç maymunlar, beslenmelerini daha zevkli hale getirmek için, kumlu tatlı patateslerini yıkamayı öğreniyorlar. Bu daha sağlıklı ve zevkli yeni davranış biçimini çocuklarını taklit ederek onlardan yeni bir şey öğrenen yetişkin maymunlar da kazanıyor. Yeniliklere açık olmayan, çocuklar ve gençlerden de öğrenilebileceğini düşünmeyen, kendi bildiklerini tekrar eden yetişkin maymunlar ise kumlu patates yemeye devam ediyor. 1958'in sonbaharında çok şaşırtıcı bir şey oluyor. Koshima maymunlarının bir kısmı (diyelim ki 99 maymun) artık patateslerini suda yıkayarak yemeyi öğrenmiş oluyor.
Bir sabah, gün doğarken yüzüncü maymun da patateslerini yıkayanlar arasına katılıyor. İşte o an her şey değişiyor. Aynı günün akşamı, adadaki hemen hemen tüm maymunlar, patateslerini yemeden önce yıkamaya başlıyor. Yüzüncü maymunun ilave enerjisi her nedense devrim yaratıyor!
Ama hikâye bitmedi. Bilim insanlarını şaşırtan asıl sürpriz, bu adayla doğrudan bir ilişkileri olmadığı halde, diğer adalardaki maymun kolonilerinin de aynı anda patateslerini yıkamaya başlamaları... Yeni bir düşünce ve davranış tarzı, toplumları oluşturan fertlerin belirli bir oranı tarafından benimsendiği an, bu yenilik, mesafenin önemi olmaksızın zihinden zihine aktarılabiliyor.
Yani, "Yüzüncü Maymun Fenomeni" denilen bu fenomen şunu gösteriyor: Yeni bir düşünce, yeni bir yol, toplumda sadece belirli sayıda insanlar tarafından biliniyorsa, bu yenilik sadece o kişilere ait bir şey olmuyor.
Bilimsel olmayan fantastik bir yolla açıklamak istersek;
Yıllardır dillendirilen bir olgu olan piramitleri uzaylılar yaptı deniliyor bu sebeple aynı ırk uzaylılar 3 kıtada iş çevirmiş olabilir.
Bir çoğumuz* bilim ve teknolojinin nereye varacağını görmeden kara toprağa düşecek fakat bilim kurgu konusunda biraz kafa patlatmış biri olarak bilimin ve teknolojinin sonunda nereye geleceğini ve noktalanacağı yer konusunda bir kaç kelam etmek ve size pek realistik gelmeyecek bir tahminde bulunmak istiyorum.
Bilim ve teknoloji birbirine paralel ilerleyen iki olgu bize sonsuza kadar gelişecek gibi geliyor ama bununda her şey gibi bir sonu olacak, sonu bin yıl sonra mı bir milyon yıl sonra mı gelecek söylemek zor fakat insanoğlu bu şekilde geliştirmeye devam ederse optimistik bir tahmin ile bin yıla teknoloji son haddesine varacak.
Peki teknolojinin son haddesi nasıl olacak neyin keşfi ile artık bir daha yeni keşif yapmaya gerek kalmayacak. Cevap bazılarımıza çok uçuk gelebilir ama genede cevaplamak istiyorum. Teknolojinizi Tanrı seviyesi kadar geliştirirseniz daha fazla geliştirmenize gerek kalır mı? Tanrının seviyesine gelmek ne demek bir açıklığa kavuşturayım evrenimizi yaratan yüce bir varlık var bunu kabul edersek o ol dedi ve evren oldu yani big bang ile tüm bir evren meydana geldi, insanoğlu bu seviyede bir makine yapabilirse o makineden istediğini oldurabilir ölümsüzlüğü imkanlı kılmasını makineye söyler, makine bunu yerine getirir sonuçta tabi bu haddede gelişmiş bir şeyin kendi bilinci olması olasılık dahilinde ama o da başka bir tartışma konusu fakat dediklerim size ne kadar saçma gelirse gelsin insanoğlu er yada geç böyle bir makine yapabilir bunu yapmaması için önünde hiç bir neden yok neye mal olursa olsun insanlık tarihi böyle bir makine görecek tabi Tanrı biz bu makineyi zuhur etmeden kıyameti getirirse orası da ayrı bir konu.
Böyle bir makine nasıl olur ki hadi oradan dediğinizi duyar gibiyim şimdi biraz geriye gidelim 1946 ABD'de J. MAUCHLY ve J. ECKERT askeri amaçlı balistik hesaplamalarda kullanılmak üzere ENIAC adlı ilk bilgisayarı tasarladı (Günümüzde kullanılan bilgisayarların atası sayılan bu bilgisayar 30 ton ağırlığında ve 4 apartman dairesi büyüklüğündeydi ve içinde 17.500 elektronik tüp bulunmaktaydı) bunu yapan insan oğlu bir gün bu bilgisayarın insanları yenebileceğini aklından geçirmiş miydi, 1997 ABD'de IBM tarafından üretilen DEEP BLUE adlı bilgisayar Dünya Şampiyonu satranç ustası Kasparov'u yendi, bina boyutlarındaki bilgisayarlar nano boyutlara indi ve bir gün bunların çok daha ileriye gideceğini tahmin etmek için kahin olmaya gerek yok. *Ölümsüz insanlar buda ayrıca işlenecek
Genetik bilimi, insan vücudunun sırlarını aralamaya devam ediyor. Alman biyoloji uzmanları, “ebedi gençlik” adını verdikleri bir genin varlığını saptadıklarını duyurdular. Araştırma ekibinin başkanı Prof. Dr. Thomas Bosch, “Araştırmamız ilk kez yaşlanmayla FoxO geni arasındaki bağı tespit etmiş bulunmaktadır” dedi.
Kiel'deki Christian Albrecht Üniversitesi ile Schleswig-Holstein Üniversite Hastanesi uzmanları tarafından yapılan “Gençlik geni” araştırmasında Türkçe'de knidliler, sölenterler veya haşlamlılar olarak bilinen tatlı su canlısı Hydra'yı incelendi.
Uzmanların 50'li yıllardan bu yana laboratuvarlarda gözlemlediği bu birkaç milimetre uzunluğundaki canlıların o yıllardan bu yana yaşamlarını sürdürebilmesinin nedeni tam olarak belirlenememişti.
Uzmanlar, sözkonusu poliplerin “ölümsüzlüğünü” kök hücrelerin bölünebilme özelliğini kaybetmemesiyle açıklarken bu özelliğin nereden kaynaklandığı belirsizliğini koruyordu.
Alman yayın kuruluşu Deutsche Welle’in yansıttığı araştırmada ise, dünya üzerindeki hemen tüm hayvan ve canlıların taşıdığı belirtilen ve tatlı su polipi Hydra'da da bulunan FoxO geni üzerinde yoğunlaşıldı.
Uzmanlar, FoxO geninin devre dışı kaldığı poliplerin daha az kök hücresine sahip olduğunu, daha yavaş büyüdüğünü saptadı. Bu tatlı su canlılarının bağışıklık sisteminin de zayıfladığını gözlediler.
-“100 YAŞ ÜZERİ İNSANLARDA EBEDİ GENÇLİK GENİ VAR”-
Araştırma ekibinin başkanı Prof. Dr. Thomas Bosch, “Araştırmamız ilk kez yaşlanmayla FoxO geni arasındaki bağı tespit etmiş bulunmaktadır” dedi.
100 yaş üzerindeki insanlar üzerinde yaptıkları taramada FoxO geninin son derece aktif olduğunu tespit ettiklerini belirten Prof. Bosch, “FoxO geninin büyük ihtimalle insanların yaşlanmasında da etkili olduğu sonucuna vardık” diye konuştu.
Sonuçları LaborPraxis isimli bilim dergisinde yayımlanan araştırmanın, “FoxO geninin insanlar üzerindeki ayrıntılı etkisini” ele alacak şekilde sürdürüldüğü bildirildi.
Bu yazı dizisinin ilk bölümünü kaçıranlar buradan ilk bölümü okuyabilir.
Terraforming : (Dünyalaştırma) Bu fenomenin aslında çok geniş bir kapsama alanı var fakat kısaca normalde insan yaşamına uygun olmayan bir gezegeni insan yaşamına uygun bir hale getirmek için yapılan çalışmaların tamamıdır. 80'lerde olsa çorak, oksijeni olmayan bir gezegeni karbon bazlı bir yaşam için elverişli hale getireceğiz deseydik, Tanrı mısın sen derlerdi çünkü bu resmen tanrının işi, fakat milenyumdan sonra uzay sanayisi bariz şekilde aldı yürüdü hatta şimdi uzay özel girişimin eline geçti. Bu kadar gelişim olur da terraforming düşünülmez mi. Bu sebeple ki olacak ki Mars'a Merak adlı robot gönderildi terraforming 'in neresinden başlamak gerekli bu robot biz insanlığa açık şekilde gösterecek.
Terraforming denilince çorak bir gezegeni sadece oksijen barındıran bir atmosfer kazandırmak olarak anlamak yanlış olur, terraforming bir gezegeni baştan aşağı Dünya vari bir sisteme dönüştürmeyi yegler.
Bu noktada terraforming işleminin uygulandığı gezegende şu noktalara el atılır. Öncelikle atmosfer, sıcaklık, yüzey topografyası ve ekolojik denge saglanır bunlardan sonra etik, lojistik, ekonomi, siyaset, ve metodoloji alanlarında çalışmalar yapılır en son olarak yeni dünyanın sakinleri önce kolony şeklinde sonra dogal şekilde yaşamaya başlar. Tüm terraforming çalışmaları yüzyıllar hatta binlerce yıl sürebilir.
Wikiden geniş bilgi:
Dünyalaştırma, bir gezegenin koşullarını dünyaya benzetme, yani insanlar için uygun hâle getirme anlamındaki ingilizce sözcüktür. Henüz uygulamada bir örneği olmasa da çoğu bilim adamı tarafından olası senaryolar üretilmekte, science gibi bilimsel dergilerde yayınlanmaktadır. Tasarılardaki aday gezegenler ise Mars, Venüs, Jüpiter'in uyduları, Ay ve hatta bazı büyük göktaşlarıdır. Mars başta olmak üzere Ganymede, Callisto, Europa gibi Jüpiter'in dev uyduları ve Satürn'ün Titan adlı uydusu düşünülmektedir. Uzaya çıkanlarda baş dönmesi, mide bulantısı, kusma gibi ani semtomlar gözlenebilmektedir. Uzay tutması denen bu olayın uçak ya da deniz tutmasından pek de bir farkı yoktur. Asıl sorun uzayda uzun süre kalındığı zaman ortaya çıkmaktadır. Kas zayıflığı ve denge duyusu kaybının yanı sıra, omurgada %5-6, leğen kemiğinde %10-12, kalçada %7-9'a varan kemik erimeleri olabilmektedir. Bu da Mars'a yapılacak olası bir insanlı uçuşta yol esnasında ciddi kemik kırılmaları olabileceğini düşündürmektedir. Bu yüzden astronotlara aynı yerçekim gücünü uygulayacak giysiler hazırlanmaktadır. Ayrıca kemik erimesinin önüne geçecek egzersizler ve ilaçlarla ilgili çalışmalar sürmektedir. Uzun süre ailesinden, arkadaşlarından çok uzakta kalan ve kapalı mekanlarda gözlenmesi kaçınılmaz olan psikolojik sorunlara karşılık astronotlar ciddi psikolojik eğitim almaktadır. Mars'ta insanların yaşadığı bir ortam kurulduktan sonra Mars'ın kutupları hidrojen bombaları ile patlatılacak, on yıl içinde sera etkisiyle sıcaklıklarda yükselme ve su kaynağında artış sağlanacaktır.( Kaynak:http://tr.wikipedia.org/wiki/Terraforming) Daha geniş bilgi için :http://en.wikipedia.org/wiki/Terraforming
Jet Pack : Evinize yada işinize sırt çantası şeklinde tasarlanmış çok hızlı bir şekilde uçmanıza sağlayan bir taşıt yapılsa ne güzel olur değil mi, bu şekildeki denemeler yıllardır yapılıyor ve hayal ediliyor fakat malesef ilerleme sağlanması bildiğimiz teknoloji ile pek mümkün görünmüyor, insan taşıyabilecek iki mini jet roketin öncelikle insana zarar vermeden çalışması pek mümkün görünmüyor bu sorun hallolursa dahi onları uzun süre çalıştırmak için verimli bir yakıt türümüz yok, nükleer yakıt bu konuda iş görebilir fakat tehlikeli bir enerji kaynağı olduğu için her insanın eline verilemez.
Bu konuda hayal ettiğimiz gibi olmasa da aerodinamik temelli bir ticari ürün gelecek için umut vaadediyor.
Gazeteden:
İlk olarak 1965 yılında James Bond filminde Sean Connery'yi göklere çıkaran sırt çantası şeklindeki kişisel jet hayali nihayet gerçek oldu. "Martin Jetpack" adı verilen jet motoru 45 yıllık çalışmanın sonucunda ortaya çıktı.Gleen Martin tarafından geliştirilen "Jet adam"ın denemesürüşü başarıyla gerçekleştirilerek lisans almaya hakkazandı. 7 dakikalık test sürüşünde alet 33 metre yüksekliğe ve saatte 100 kilometre hıza oluştı. Bir kaç ay içinde piyasaya çıkacak olan Martin Jetpack, 125 kilogram ağırlında. 200beygirlik 2 litrelik motora sahip olan alet, 2 litrelik yakıtla yarım saat havada kalabiliyor.Satış fiyatı 75 bin dolar olan karbon fiber alaşımlı Martin Jetpack için şimdiye kadar 2 bin 500 sipariş aldığını belirten Gleen Martin, "Genellikle kısa bir eğitimden sonra işe uçarak gitmek isteyen milyarder işadamları ilgi gösteriyor. Turistik tesisler de eğlence amaclı satın almak istiyor" dedi.
Uçan Arabalar : Bir çok uçan araba projesi mevcut fakat bunların içinden sıyrılıp seri üretime geçecek olan ve bir standart oluşturacak olan uçan otomobillerin kesinlikle şu özelliklere sahip olması bekleniyor aksi halde hiç şansları yok.
Dikey kalkış ve iniş,
Tam bir hibrit özelliklerine sahip (yakıt bakımından)
Yerdeyken bir araba gibi davranan ve trafikte sırıtmayan (uaçn arabanın trafikte ne işi varsa:)
Uçan arabaların geleceğiyle ilgili bilgilendirici bir video:
Dna mutasyonu(xmen) : Gerçekten derin ve kapsamlı bir konu olan genler hakkında çok teknik ve akademik bilgiye girecek düzeyde bilgim yok bu sebeple işin fantastik ve bilim kurgu tarafı hakkında düşüncelerimi dile getirmek istiyorum. Bu gün nasıl genetiği ile oynanmış bir meyve veya sebze normalinden önce büyüyebiliyorsa, istenilen şekle sokulabiliyor, istenilen renge sokulabiliyorsa ve verimi arttırılabiliyorsa aynı şey insanlara da yapılabilir fakat bu öyle kolay bir hadise değil insan DNA sı bir bitkininkinden zilyon kere karışıktır, bilgisayarlar yeni yeni çözmeye başladı bununla beraber işevinin ne oldu bilinmeyen junk DNAlar mevcut her şeyi halletseniz bile böyle bir işe girişmek içinde ölümü göze alan deneklere ihtiyaç vardır.
İşin ahlaki boyutunu ele almıyorum bile nitekim getirilerinden bahsedince insanın ağzı sulanmıyor değil, kim istemez örümceğin ağ örme özelliğini, kim istemez bir çita kadar hızlı koşmayı yada çok uzun yıllar yaşamayı, tüm bunlarla aramızdaki engeller bir bir aşılacak belki şimdiki nesil göremeyecek ama bundan bir yüzyıl belkide iki yüzyıl sonra dünyaya gelen çocuklar şimdiki neslin akıl sır erdiremeyeceği süper özelliklere sahip olacaklar. Çocuğunuz dogmadan hemen önce anne ve babanın eline bir menü verilecek ve atıyorum menüden seçtiğiniz üç özellik ile çocuğunuzun doğmasını sağlayacaksınız.
Menü:
Görünmezlik: 300.000 $
Kurşun geçirmez deri: 250.000 $
500 yıl ömür: 900.000 $
Süper mega zeka: 1.000.000 $
Süper kondisyon ve hali hazırda baklavalar : 100.000 $
Yeşil veya Mavi gözler: 10.000 $
Su altında nefes: 50.000 $
Ömür boyu dökülmeyen saçlar ve çürümeyen dişler: 150.000 $
Genetik tüm hastalıklara karşı garanti: 10.000 $
Kusursuz yalan söyleme ve ikna kabiliyeti: 10.000 $
Hulk kadar güçlü kaslar: 400.000$
Fırsat :Üç tane alana dördüncü bedava, hepsini alana beta aşamasındaki trake solunumu ve akciger solunumu hibriti bedava.
Ne kadar uçuk kaçık şeyler ortaya çıkıyor değil mi? Emin olun hayal edebiliyorsak bir gün kesinlikle gerçek olacak demektir.
Durağanlık kapsülü : Daha çok tıbbı kullanımlar için düşündüğüm bu cihaz Stargate serisinde karşımıza çıkmıştı biraz hiber uyku olayına benzese de bu kapsülde olay biraz farklı içerisine giren kişi için zaman duruyor. Eğer çaresi olmayan bir hastalığınız varsa (Allah göstermesin) Durağanlık Kapsülüne giresiniz ve o hastalığın bir dermanı bulunana dek o kapsülde kalırsınız. Durağanlık Kapsülünün temelinin ancak kütle çekimin zaman üstündeki gizemin kalkması ile atılabilir diye düşünüyorum.
Işın kılıcı : Bu konuda Dr.Michio Kaku nun güzel bir belgeseli var izlemenizi tavsiye ederim:
O şimdilik böyle bir kılıcın yapılamıyacağını savunuyordu çünkü çıkan ışın sonsuza kadar yol alıyordu bununda çaresini bulmuş değildi.
Bence günün birinde bir gök taşından yada yabancı bir gezegenden sonsuz güç üreten bir kristale rastlarsak bir ışın kılıcı yapabiliriz o güne dek şimdiki bildiğimiz teknoloji ile pek mümkün görünmüyor, özel bir element şart.
Beyine Download : Matrix filminde karşımıza çıkan bu fenomen gerçekten çok cazip, dövüşmeye mi ihtiyacınız var, yada bir uçağı kullanmaya mı ihtiyacınız var arayın bu işlerden sorumlu operatörü yükleyin benim beynime deyin olsun bitsin. Bu teknolojinin çok uzak olduğunu düşünmüyorum çünkü bir grup bilim adamı beyindeki bilgileri solid veya mekanik bir diske direk olarak kaydetmeyi başarmıştı, beyindeki bilgi okunabiliyorsa gayet yazılması da çok uzak bir gelecekte değil yakındır diye düşünüyorum. Kolay olacağını söylemek zor çünkü herhangi bir bilgiyi hafızamızın tek bir yerinde tutulduğunu sanmıyorum yani bir araba kullanmak için edinilen bilgi beyinin çeşitli bölümlerindeki bilgiler çağırılarak edinilir bu sebeple hop bilgiyi beynin duygulardan sorumlu yerine koyalım artık sen araba kullanmasını biliyorsun diyemeyiz o bilgiyi beyindeki iş bölümlerinden sorumlu kısımlara dağıtmak lazım. Kısacası sabır şart, beyin bedava olabilir ama onu doldurmak için sabır lazım.
Güç Kalkanı : Geleceğin savunma teknolojisinin güç kalkanları olacak demiş miydim? Bunu tahmin etmek güç değil çünkü uçan kaçan her türlü füze bir şekilde durduruluyor fakat ışın ile vurulursanız onu durdurmak için roket kalkanından fazlası gerekir size güç kalkanı gerekli.
Videoda gördüğünüz ışık Topol-M adlı kıtalar arası bir füze, füze dediğime bakmayın ne isim vereceğimi bilemiyorum kütlesel bir madde olmadığı açık, bir ışın demeti ve hedefi vurduğunda nükleer silahla vurulmuş kadar etki yaratan acayip değiliş bir silah :) Her zehirin bir panzehiri vardır bu sebeple bir ışın silahını ancak bir güç kalkanı durdurabilir yani bu fenomeni olmuş bilin.
Nano Elbise: Bir elbise hayal edin giyince sizi görünmez yapacak, kurşunlara direnç gösterecek, hızlı koşmanızı ve yükseklere zıplayabilmenize olanak verecek, hayvani bir güç ile düşmanlarınızı yumruğunuzla öldürebileceksiniz ne kadar kullanışlı bir elbise olur değil mi.
Bu teknolojiyi tek bir elbisede görmek bizim jenarasyona nasip olacak bir şeymiş gibi durmuyor çünkü bir çok alanda gelişme şart, şimdilik oyunları ile idare edelim.
Uçan Kaykay: Bu fenomende Geleceğe dönüş filmi ile hayatımıza girmişti bu günlerde gerçekleşmesi gerekirdi fakat ortada henüz bir şey yok
Bu fenomen üzerinde de çalışmalar mevcut fakat gene hayal ettiğimiz gibi değil ayrıntılar.
Çocukluğumun fenomeni olduğu için tüm fenomenler arasında en çok bu fenomeni gönül gözüyle görmek isterdim lakin sanırım 50 - 60 yaşıma geldiğimde bu fenomen gerçeğe dönüşürse üzülürüm çünkü kullanmak isterim :)
Nasa nın hazırladığı küresel ısınma ile ilgili bir araştırma 1884 yılından bu yana ciddi bir ısınma olduğunu gösteriyor.
Videodan anlaşıldığı kadarıyla sanayi geliştikçe küresel ısınmada doğru orantılı çoğalmış 2011 e gelindiğinde gerçekten çok ciddi bir ısınma gözleniyor, bu şekilde devam ederse buzulların eriyeceğini hatırlatmaya gerek yok sanırım. Bazı komplo teorisyenlerine göre küresel ısınma bir uydurma fakat yaz aylarında hissettiğimiz kadarıyla her yaz bir öncekinden daha sıcak oluyor, ama kışlarda bir öncekine göre daha sert oluyor bu şekilde birbirini dengeliyorlar mı bilemiyoruz ama ortada bir anormallik olduğu açık. Kaynak
Kamyon tarafından ezilmesine ramak kalmış olan bir vatandaş son anda ışık hızıyla gelen biri tarafından kurtarılıyor, şoför adamı ezdim diyerek inip bakıyor ama adam adeta kamyonun önünden ışınlanmış...
Ya harika bir danışıklı dövüş ya da teleport olabilen bir süper kahramanımız var :)
Eğer saf ışığı prizmaya doğru tutarsanız ışık spektrumun 7 rengine ayrılır;
kırmızı, sarı, turuncu, yeşil, mavi, indigo(çivit mavisi) ve mor
Bu renklere gökkuşağının spektrumundan tanıyoruz. Bu spektrum görünen tüm renklerin temelidir.
Bilmediğiniz şey ise bütün renklerin kendi titreşimi olduğudur.
Kırmızı en uzun dalgaboyuna sahip ve en yavaş titreşim frekansına biz bunu sıcak ve uyarıcı olarak tanırız. Mor ise en kısa dalgaboyuna ve en hızlı titreşim frekansına sahiptir. Bu ferah ve sakinleştiricidir.
Bu iki renk arasında ne olduğunu anlatmama gerek yok, sadece frekansları farklı
Bu basit bilgi inan veya inanma ama ÇOK ÖNEMLİ ama önce başka şeylere bakıcağız.
Modern bilimde, öğrendikki bazı renkler zihinsel aktiviteleri canlandırabilir
ve diğer renkler zihni sakinleştirebilir. Biliyoruzki ışık enerjisine beynimizi,
duyguları, fiziksel beden ve belkide en önemlisi Çakralarımızı beslemek için ihtiyacımız var.
öyleyse Çakra nedir? Çakra kelimesi Sanskritçe'de tekerlek kelimesinden gelmiştir.
Çakra bedenin içinde dairesel hareketlerle tekerlek gibi dönen girdaptır.
Bu merkezi çekim gücü ile titreşim seviyesinde enerji çeker.
renk titreşimlerinden mikrodalga enerjilerine kadar herşeyi içine çekebilir.
Hatta karşılaştığımız insanların duygularınıda.
Geçen hafta konuştuğumuz düşünce alemiyle eşzamanlı çalışırlar düşünceler de titreşim seviyesinde olduğu gibi. Çakralar enerji noktalarıdır. Dikey olarak çalışırlar.
Başınızın tepesinden omurganızın altına kadar.
Nasıl baktığınıza bağlı, başlıca 7, 8 veya 13 tane çakra var
yüzlerce daha küçük çakralar olduğu gibi daha az önemli olanlar tüm vücuda yayılmışlar
8 ve 13 çakrayı sonraya saklıyorum, şimdilik basitçe 7 üzerinde duralım
Çakralar birnevi ruhun eterik motorudur.
Sadece enerji çekmezler, bütün çakralar titreşim enerjisi yayarlar
ve diğer vücut parçaları ile bağlanmış ana bir organ veya salgı bezi
üzerinde yönetilirler, aynı frekansta rezonans olan.
Çakraları dengelemek ve sıraya koymak seni daha mutlu, sağlıklı ve kendinle uyumlu yapar.
Bir çakranın merkezi senkronizasyon dışına çıktığında
nihayetinde bağlı olduğu organı veya salgı bezini etkiler
ve komşu çakralarında senkronizasyon dışına çıkmasına neden olur
zincirleme reaksiyona ve vücutta dengesizliğe neden olur.
Bir çakra fazla çalışıyorsa, az çalışıyorsa, tıkanmış veya kapanmışsa dengesizlik yaratır.
Bu nerdeyse herzaman zihinsel, duygusal ve fiziksel olarak hissedilir.
Çakralar enerji vericidir ve onlar hakkında öğrenmenizin öncelikli yararı, zihin, beden ve ruhun uyumunu içindir.
Zihnin tek başına tüm varlığını besleyemez veya diyet yapmak tüm sorunlarınızı çözmez
Çakralar vasıtasıyla kendini tamamen dengeleyebilirsin
seni daha sağlıklı bir bilinç durumuna sokar
daha önce bahsettiğim gibi, her çakra vücudun belirli bir bölgesini yöneten bir organa veya salgı bezine bağlı
Çakraların sırası aslında aşağıdan yukarıya doğrudur, kırmızı ile başlar
ve her çakrada titreşim değişerek mor'a ulaşırsın
daha ileri gitmeden önce, BUNU DÜŞÜNÜN. Işığı parçalarına ayırdığında 7 renk elde edersin.
Bunlar fiziksel bedenimize bağlı olan aynı 7 renk
her çakra sadece bir organa veya salgı bezine baglı değil, ayrıca her çakranın kendine özgü karakteri var.
ilk çakranın ki hayatta kalma, böbreküstü bezine bağlı
bir sonraninki seks veya etkileşim, yumurtalıklara(eşeysel bezlere) bağlı
3.sü güç veya ego, pankreasa bağlı
4.sü sevgi, timus(boyun altı) bezine bağlı
5.si ifade etme, tiroit(kalkan) bezine bağlı
6.sı ise ÜÇÜNCÜ GÖZ, psişik ve sezgilerdir ve hipofiz bezine bağlı
En sondakide taç çakra, ruhani çakradır ve beyin epifizi(kozalaksı bez) e bağlıdır.
hayatta kalma, sex, güç, sevgi, ifade, sezgiler, ruhani
Bu 7 karakter ile büyür ve varlığımızın merkezinde oluruz
Egonla mücadele ettiğin yada kalpsizmişsin gibi geldiği veya kendini ifade edemediğin zamanları hatırlıyor musun?
Eğer sen veya tanıdığın birisi bu özelliklerde sorunu varsa veya bu konuda çok güçlüyse
bunun nedeni çakralardaki dengesizliktir.
Peki, artık Çakraların ne olduğunu biliyoruz ve halen bu konuya yüzeysel olarak bile başlamadık.
Çakraları açma, aktif hale getirme ve şarj etme yöntemlerini anlatmak istiyorum.
Bu noktada senin için daha yararlı olacaktır.
Bildiğimiz kadarı ile her çakra belirli bir renk ile rezonansa giriyor.
Aynı renkte bir kıyafet giymek çakranın rezonansa girmesine neden olacaktır.
Bu bilgiyi ilk öğrendiğim zamanı hatırlıyorum, boğaz çakram hariç bütün çakralarım kapalıydı.
Ki boğaz çakramda çok açıktı.
Yatak odam mavi renkteydi ve çarşaflarımda maviydi bu nedenle her gece bir bölgedeki çakram güçleniyordu.
Güneş ışığı bizim ana enerji kaynağımız. Bize ışık, ısınma ve enerji sağlıyor.
Güneş ışığı kendisi cozmik ışınlar, gama ışınları,
X ışınları, görülebilir ışık ışınları, kızılötesi ışınlar, mikrodalgalar, hatta radyo
dalgaları oluşturur. Yarım saatliğine güneş altında uzanmak güçlü bir enerji artışı sağlar.
Çakra rengiyle aynı olan yemekler yemekte iyi gelir. Kırmızı domates ve elma yemek kök çakrana iyi gelir.
Yeşil yemekte kalp çakrana iyi gelir. Bu daha sağlıklı beslenme isteği uyandırmıyor mu?
Renk banyoları çakra açmak için çok rahatlatıcı bir yöntem.
Küvetin içine organik sıvı dökerek suyun rengini değiştirebilirsin.
Sadece arkana yaslan ve rahatla, suyun kendisinden enerji güçlendirmesini al.
Son olarak ve çakraları açmak için en iyi yöntem, kendinize REİKİ yaptırın.
Şaka değil, ruhsal bir ameliyata eşdeğer. Uzan ve süper rahatla,
Reiki Ustası(Masterı) tek tek bütün çakralarının üzerinden geçicek, kapalı çakraları açacak ve hizalıcak
Reiki ustaları çakralarını görmek üzere ruhsal eğitim almış insanlardır.
Evet, onlar gerçektende çakraları 3. gözlerini kullanarak görebilirler. Kendi vücutlarından enerji taşıyıp
sizinkine bağlarlar ve sizinkine akıtırlar. Çok şaşırtıcı bir süreç.
Reiki ustası genellikle senin için senin yüksek belliğinle iletişime geçebilirler. Bunuda isteyebilirsin
ve kendi yolunda ilerlemek için ne yapman gerektiğini sorabilirsin.
Reiki son 15 senedir gitgide dahada popüler oldu.
Bu yüzden sana yakın bir yer bulup reiki yaptırman çokta zor değil.
Eğer bu konuda ciddiysen ve nereden başlıyacağını bilmiyorsan Reiki mükemmel bir ilk adım olacaktır.
Tıp bilimi toksinleri, kirlilikleri hatta negatif düşünceleri, yemekerlerdeki kimysalları ve diğer bedeni etkileyen kirleticileri temizlediğini kanıtladı. Eğer bunlar sürekliyse çakra dengesizlikleri ortaya çıkar en sonunda zihinsel ve fiziksel düzeylerde bizi etkiler. Geleneksel sağlık hizmetleri bu zamanlarda doğal olarak veya tamamen semptomları hafifletemiyor veya tamamen tedavi edemiyor. Bu demek oluyorki sağlık koşullarımızı yükseltmek bize kalmış. Bütün varlığımızı unutamayız. Bu günün topluluğunda bağımsızlığa çok fazla önem veriyoruz ama yeteri kadar dayanışmaya önem vermiyoruz. Bizim çakralarımız birbirleri ile dayanışma halindeler ve hepsine önem vermemiz gerekiyor ki bütün varlığımıza önem verelim.
Bunlar Çakraların temel bilgileri! İnan veya inanma
Normalde bu konu çok derindir ama benim bildiklerim bu kadar.
Yazımın sonunda size bu duvar kağıdını kullanmanızı öneriyorum prizmanın temel renklerini içeren bu duvar kağıdının çakralarınıza iyi geleceğini düşünüyorum.
Cevabınız evet ise sizin God Is an Astronaut adlı müzik grubu ile tanışa vaktiniz gelmiş. Eski - günümüz ozanları veya şairleri pastoral bazdaki eserlerini dağa, taşa ovaya yazarken God Is an Astronaut adlı İrlandalı grup şarkılarını güneşi, ayı, yıldızları veya uzayı imajine ederek yazıyorlar yada besteliyorlar günümüzün ötesindeki bu grup ayrıca isminden de belli olacağı gibi tanrının bir kozmonot olduğuna da inanıyorlar yani Erich von Däniken nin meşhur Tanrıların Arabaları adlı eserindeki teorinin de savunucusu konumundalar.
Sinema, diziler, spor, video oyunları ve son teknoloji oyuncaklar(...) tüm bunlar hem insanları günlük sorunlarından uzaklaştırıyor hemde kapital sistemi besliyor, dahada önemlisi insanları koyun olarak tutuyor. Teşbihte bir hata yok popüler kültürün bu ögelerine ne kadar el atarsanız o kadar koyuna baglıyorsunuz ve bu sebepten zamlara, cinayetlere, vergi oranlarına veya şehit haberlerine göstermeniz gereken tepkiyi gösteremiyorsunuz, sokaklara inemiyorsunuz. Tüm bunlar tabi ki devletlerin işine gelen bir durum bu yüzden popüler kültüre çok önem veriliyor milli takımın bir galibiyet alıyor yada herhangi bir dizinin çok beklenen heyecanlı bir bölümü yayınlanıyor ertesi gün bir zam haberi gündeme düşüyor fakat bir şekilde kitlesel olarak buna tepkimizi ortaya koyamıyoruz.
Çok çekici olan popüler kültür neredeyse tüm dünya insanlarının gazını almak için çok güzel kullanılıyor, çok reklamı yapılan viral olarakta gezen bir filmi izlemek için çaba gösterirsiniz, aliş-veriş merkezlerini gezerken zengin olma hayalleri yada bu gün ne alsam hayalleri kurarsınız, yeni bir telefon çıktığında ona sahip olabilmek için aylarca para biriktiriyorsunuz, bir diziye baglandığınızda onun etkisi altına giriyorsunuz rüyalarınıza dahi giriyor, karakterlerini kendinizle özdeşleştirmeye başlıyorsunuz, yeni bir video oyunu çıktığında onu sabahlara kadar oynuyorsunuz, yada çıkmasını beklerken o oyun hakkında sohbetler edip yazılar, haberler ve videolar izliyorsunuz, taraftarı olduğunuz takım yense de yenilse de kendinizden geçiyorsunuz tüm sorunlarınızı bir kenara bırakıyorsunuz resmen damarlarınıza uyuşturucu zerk edilmiş gibi oluyorsunuz, tüm bunları ilk okuduğunuzda kabullenemeyebilirsiniz ama popüler kültürün yaygın olduğu bir şehirde yaşıyorsanız tüm bunlar sizinde damarlarınızdan geçiyor ve sizlere yapılan haksızlızlıkları bir anda unutuyorsunuz.
Tüm bir popüler kültürü bir yana atıp gerçek hayata dönmek elbete ki kolay bir şey değil çünkü bu kültürün içinde soluk alıyorsunuz, kapitalist sistemi kabul ettiyseniz buna katlanmak zorundasınız. Bu sistemden çıkmak için tek yol şimdilik okumaktır, biliyorum çok klişe bir tabir oldu ama okuyup bir şekilde kendini geliştiren insanlar bu sistemin kölesi olmadan bir yerlere gelebiliyor, çok iradeli biriyseniz tüm popüler kültürü reddedebilir ve kendi yol haritanızı çizebilirsiniz bunun sonucu olarak NASA veya CERN gibi bir yerde bilim adamı olabilirsiniz, yada ülkenizin başına geçip 'ülke öyle yönetilmez böyle yönetilir' diyebilirsiniz.