21 Nisan 2012 Cumartesi

Bilim kurgu filmlerinde bile böyle silahlar yok!!!



Bilim kurgu filmlerini aratmayacak 5 gerçek silah:

1. Konuşmayı susturan silah

Hakkınızdaki düşüncelerini artık duymak istemediğiniz ve susturmak istediğiniz bir kişi düşünün. Yukarıdaki silahı alarak, ona yöneltip tetiğe bastığınızda, bu kişi artık susacak.

Japon araştırmacılar tarafından tasarlanan silah, üzerinde bir mikrofona sahip ve 30 metreye uzaklığa kadar söylenenleri duyabiliyor. Cihazın üzerindeki hoparlör, sesinizi 0.2 saniye gecikmeyle tekrar çalıyor. Bu ise karşınızdaki kişinin kafasını karıştırarak susmasına neden oluyor.

2. Kusturan ışın

ABD donanması, 2007'de Invocon adlı bir şirketle kurbanlarının dengesini bozan ve kusmasına neden olabilen bir silah geliştirmek üzere anlaşmıştı. Silahın duvarları bile geçebilen dalgaları, kişinin duyma ve denge hislerini ciddi biçimde etkiliyordu. Silahın etkileri, pek de şanslı sayılmayacak bir kişi üzerinde başarıyla denenmişti.

Ağrı ışını, akıl kontrol silahı ve fazlası

3. Ağrı ışını

Active Denial System (ADS) olarak bilinen ağrı ışını, ABD ordusu tarafından geliştirilmiş. Silah, mikrodalga fırınından çıkan dalgalara benzer yüksek güçlü dalgalarla inanılmaz bir ağrı hissi oluşturabiliyor. Araçların üzerine tabakalar halinde yerleştirilen dev Silah, Haziran 2010'da Afganistan'a gönderilmeiş, ancak bir ay sonra kullanılmadan geri çekilmişti.

Silahın Silent Guardian adındaki daha küçük bir sürümü ise Raytheon adlı şirket tarafından geliştiriliyor ve kanun yetkilileri tarafından kullanılıyor.

4. Akıl kontrol silahı

Rusya başbakanı Vladimir Putin, geçtiğimiz günlerde insanları zombiye benzer bir hale getiren bir silah meydana getirdiklerini itiraf etmişti. Rusya'nın akıl kontrol silahı, elektromanyetik radyasyonla hedefin merkezi sinir sistemine saldırıyor ve toplu denetim amacını taşıyor. Rusya, silah hakkındaki bilgileri gizli tutuyor. Silahın etkilerinin ise geçici olduğu umuluyor.

5. Yolunu bulan kurşun

ABD Sandia Ulusal Laboratuvarları, herkesi bir keskin nişancıya çevirecek bir kurşun geliştirmişti. 4 inçlik cisim, yanlarında bir darta benzer kanatlara sahip ve siz hedefi lazer ile işaretlediğiniz sürece kurşun, gitmesi gereken yöne kendiliğinden yöneliyor.

(Kaynak: Chip)

16 Nisan 2012 Pazartesi

Uzayda bir yerlerde akıllı dinozorlar var!!!





ABD’li bir bilim insanı, dinozorların başka gezegenlerde akıllı varlıklar haline gelerek insanlık gibi medeniyet kurmuş olabileceklerini öne sürdü.

ABD’nin Columbia Üniversitesi’nde akademisyen olan Ronald Breslow, söz konusu teorisini Dünya’daki yaşamın yapı taşları olan amino asitlere dayandırdı.

Journal of the American Chemical Society dergisinde yayımlanan araştırmaya göre, meteorlarla Dünya’ya gelen amino asitler solak (L-geometri yapısı) veya sağlak (D-geometri yapısı) oryantasyona sahip. Yaşamın oluşabilmesi için, amino asitlerden meydana gelen proteinlerin L veya D geometri yapılarına sahip olması gerekiyor.

Bazı bakteriler dışında, Dünya’daki yaşamın temeli L-geometri yapısına sahip proteinlere dayanıyor. Amino asitlerden oluşan şeker de D-geometri yapısına sahip.

Breslow, Dünya’da bugün var olan yaşamın, milyarlarca yıl önce gezegenimize gelen meteorların taşıdığı amino asitlere dayandırıyor. ABD’li bilim insanı, aynı düşünceye dayanarak, evrenin bir yerlerinde akıllı dinozorların hakimiyet kurduğu gezegenler olabileceğini öne sürüyor. Kısaca, dinozorlar 60 milyon yıl önce Dünya’daki hakimiyetlerini, daha ileri deviyede başka gezegenlere taşımış olabilir.

DİNOZORLARIN METEORLARLA YOLCULUĞU
Breslow, D-geometri yapısına sahip amino asitlerin meteorlarla başka gezegenlere taşınmış olabileceğini savunuyor. Böylece, çok farklı bir evrim süreci evrenin diğer köşelerinde gerçekleşmiş olabilir.

Yani, Tyrannosaurus rex ve diğer yırtıcı dinozorlar, vahşi ama akıllı canlılar haline geldi. Bu da, bir gün evrim geçirmiş dinozorların gezegenine yollanacak olası bir keşif ekibinin çok zor bir durumda kalabileceğine işaret ediyor.

DİNOZORLAR NEDEN DÜNYA’DA AKILLANMADI?
Dinozorlar, on milyonlarca önce nesillerinin yok olmasına neden olan felaketlerle karşılaşmasaydı, bugün kendi medeniyetlerini kurmuş olabilirlerdi.

Dinozorların nasıl yok olduğu, bugün hala tartışılan bir konu. Kabul edilen genel görüş ise şöyle:

Dev bir meteor, yaklaşık 65,5 milyon yıl önce Yukatan Yarımadası’na isabet etti. Hiroşima’ya atılan atom bombasından bir milyar kat daha güçlü olan çarpışmanın etkisiyle, inanılmaz bir ısı ortaya çıktı. Enkaz ve buhar, Dünya’nın atmosferini en az 10 yıl boyunca kapladı. Dünya’daki yaşamın yüzde 90’ı yok oldu. Geriye, modern insanın da atalarının arasında bulunduğu bazı memeliler, az sayıda bitki ve hayvan türü kaldı.

Peki dinozorlar nasıl diğer gezegenlere ulaştı? Bu sorunun cevabı yine aynı meteor da yatıyor. Cornell Earth and Planetary Astrophysics Journal dergisinde yayımlanan bir araştırmaya göre, dinozorları Dünya’da yok çarpışma, dev kertenkelelerin kalıntılarını diğer gezegenlere taşıyan meteor parçaları oluşturdu.


Komplo Teorileri:

Çok uçuk bir teori gibi dursa da evren o  kadar büyük bir oluşum ki hayalini kurduğunuz ve gerçekte olmaz dediğiniz bir şey evrenin başka bir yerinde olabilir.

10 Nisan 2012 Salı

Olası Uzaylı Saldırısına Karşı ABD Ordusu Önlem Alıyor


Bu konuda çok yazılıp çizildi ama bir hükümet görevlisinin çıkıp evet bu konuda önlem alıyoruz demesi hatta ne şekilde karşılık vereceklerini bile anlatması bir ilk ve gerçekten  ilginç. Yorum sizin...

8 Nisan 2012 Pazar

Kobay Ülke Türkiye



Dişiniz ağırır, başınız ağır yada hastalanırsınız daha birçok envay çeşit durumda hastalığınıza derman olsun diye ilaçlara başvurursunuz, size şimdi inanması çok güç bir şey söyleyeceğim aldığınız ilaçların yarısından çok daha fazlası siz deneyesiniz diye ülkemizde. Malesef acı ama gerçek bir durum, kobay ülkelerden biriyiz. Yabancı bilim adamları bir ilaç yapar ve bunu kendi ülkesinde piyasaya sürmeden önce Türkiye, Hindistan, Meksika gibi gelişmekte olduğunu sanan ülkelere gönderir üstelik kobay olduğumuz yetmezmiş gibi bu ilaçlara birde para öderiz. İlaçlar ülkemizde yıllarca denenir 3 - 4 yıl içinde ilacın yan etkileri saptanır, bu rapora göre bu ilaçları denememizi isteyen ülkelerin sağlık bakanlıkları bu ilaçların kendi ülkelerinde kullanılıp kullanılmayacağına karar verir. Bu durum T.B.M.M kurulduğundan beri var üstelik can kayıpları dahi oluyor ve kimsenin çıkıp tazminat ödediği falanda yok, geriye dönük bir araştırma yaparsanız şok bir veri ile karşılaşacaksınız 80'lerden günümüze piyasadan kaldırılan ilaçlara bir bakın öyle kabarık bir liste ile karşılaşacaksınız ki "yok artık" diyeceksiniz, bir ilaç yıllarca piyasada kaldıktan sonra neden kaldırılır ki, sebebi çok açık deneme süresi bitmiştir. Somut bir örnek vermek gerekirse yıllar önce piyasada olan "Prakten" adlı ilaç güzel bir örnek bu ilaç evvelki senelerde piyasadan çekildi obezite ve kalp krizi gibi istenmeyen sonuçlara yol açıyordu, şimdi bu ilacın yerine muadili "Sipraktin" var bu ilaç Prakten adlı ilacın güncellenmiş sürümü gibi şimdi bu ilaç test ediliyor. Durum gördüğünüz gibi vahim size hiç bir ilacı kullanmayın diyemem yada X ilacını kullanmayın diyemem bu ilaçlara malesef muhtacız. Burada sadece bu durumdan haberdar olmanızı istiyorum, hiç bir şey bilindiği gibi değil.
RYU.

Bu konuda geçen sene çıkan bir habere göre sırf klinik deneylerde Türkiye den 893 kişi ölmüş, birde kitlesel ülke çapında yapılan yani eczanelerimizde alenen satılan ilaçları bir düşün 70 milyon kişilik bir deney.


Amerika’da yaptıkları araştırmalarda ürettikleri ilacın yararlı olduğuna dair herhangi bir onay almayan dev ilaç şirketlerinin aralarında Türkiye’nin de bulunduğu birçok ülkede insanlar üzerinde deney yaptıkları iddia edildi. İngiliz Independent gazetesi, son 3 yıl içerisinde Türkiye’de bu deneylerde 893 Türkiyeli’nin öldüğünü yazdı

Vatan'ın haberine göre, hayvanlar üzerinde gerçekleştirilen ilaç deneyleri tüm dünyada dev kampanyalar yürütülürken Amerika’nın 1 milyonu aşkın tirajlı dergisi Vanity Fair bu yılın Ocak ayındaki sayısında, “Ölümcül ilaçlar” başlığıyla dünyanın dört bir yanında insanlar üzerinde gerçekleşen ilaç deneylerini haber yapmıştı.

Haberde ABD’deki birçok ilaç şirketinin yasalardan kaçınmak ve araştırma maliyetini düşürmek için, insanlarla yapılan deneyleri fakir ülkelere taşıdığı ve bunlardan Türkiye’nin 6’ncı sırada yer aldığı belirtildi.

İngiliz The Independent gazetesi ise dün manşetten yayınladığı haberde, Vanity Fair’in haberindeki en büyük eksikliği giderdi ve bu deneylerde hayatını kaybeden insanların sayısını yayınladı. Independent’in haberine göre Türkiye’de Ocak 2007 - Aralık 2010 tarihleri arasında yapılan ilaç deneylerinde kobay olan binlerce kişiden 893’ü hayatını kaybetti. Bu rakam Hindistan’da 1700’ü aşarken Meksika’da da 1500’e yakın kobayın öldüğü belirtildi.

Gazete, sadece Hindistan’da bir yıl içinde gerçekleşen 1600 klinik deneyde 150 bin kişinin para karşılığı ya da tedavi umuduyla kobay olmayı kabul ettiğini yazdı. Habere göre, yasaların çok gevşek olduğu Hindistan’da bu kobaylar arasında okul çağındaki genç kızlar da bulunuyordu ve 13 yaşındaki Sarita adlı bir genç kız, ailesinin bilgisi dışında kobay olarak kullanılırken akciğerlerinin iflas etmesi sonucu hayatını kaybetti.

TÜRKİYE DÜNYADA 6’NCI
ABD’deki sıkı denetimler nedeniyle deneylerini ve insanlar üzerindeki klinik testlerini yasaların nispeten daha gevşek olduğu az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelere kaydıran batılı ilaç şirketleri de şöyle sıralandı: Pfizer, Bristol Myers, PPD, Squibb, Amgen, Bayer, Eli Lilly, Quintiles, Merck, KGaA, Sanofi-Aventis, Wyeth. Türkiye klinik deneylerin en fazla yapıldığı 6’ncı ülke.

İlaç şirketleri, Amerika’da yapılan araştırmalar sonucunda ürettikleri ilacın yararlı olduğuna dair herhangi bir onay alamazlarsa, bunların yerine Türkiye, Hindistan, Fas, Romanya, Çin gibi ülkelerde yapılan klinik deneyler yürütüyorlar. Burada denekler daha ucuz ve bilinçsiz olduğu için tehlike olasılığı yüksek ilaçlar bile rahatlıkla test ediliyor, olumsuz sonuçlar alınması halinde daha az sorun yaşanıyor.

Yani yabancı ülkelerdeki Sağlık Bakanlığı’ndan onay alarak yapılsalar da deneklere zarar verme olasıkları daha yüksek olan ilaçlar deneniyor. Türkiye’de şimdiye dek gerçekleştirilen klinik deneylerin sayısı 716’yı buldu. Ancak bu deneylerde en az 10 Türkiyeli denek kullanıldığı düşünülürse kobay Türkiyeliler’in sayısının 7 binden fazla olduğunu söylemek mümkün. Sadece 2007-2008-2009-2010 yıllarındaki deneylerde 893 kişinin öldüğü düşünülürse olayın dehşeti de artıyor.

‘CANLARINA OKURUZ’
Sağlık Bakanlığı, ABD’li ilaç firmalarının, Türkiye’deki insanlar üzerinde para karşılığında ilaç deneyleri yaptırdığı iddiası üzerine bir açıklama yapmış ve klinik deneylerin hem Sağlık Bakanlığı hem etik kurullar tarafından denetlendiğini, deneklere para verilmesinin de yasak olduğunu belirtmişti. Yetkililer, etik kurul onayı olmadan yapılan araştırmaların 3 yıla kadar hapisle cezalandırıldığını ifade etti. Bakanlık, “Türkiye bu konunun en sıkı denetlendiği ülkelerden birisi. Ölüm, hastalık olsa canına okuruz” dedi.

‘TÜRKİYE’DE RAKAM BİNLERCE KİŞİYE ULAŞIR’
İngiltere’nin prestijli gazetelerinden The Independent’in Hindistan’da ilaç firmalarının insan kobaylar üzerindeki deneylerini konu alan haberi ilaç sektörünün yeniden tartışılmasına yol açtı. Klinik Farmakoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Cankat Tulunay ‘Kobay dehşeti’ne ilişkin şunları ifade etti: “Gönüllü olarak Türkiye’de ilaçlara kobay olan binlerce insan var. İmzaladıkları formlarla ölümle sonuçlanabilen deneylere maruz kalıyorlar.

Bundan daha da tehlikelisi hastanın ve hastanın yakınlarının haberi olmadan ilaç şirketleri aracılığıyla doktorlar tarafından gizlice yapılan ilaç araştırmaları. Örneğin Nijerya’da Pfizer’in gizli yaptığı ve piyasadan kaldırılan Trovan isimli antibiyotik araştırmasında onlarca çocuk öldü. Bu olay dolayısıyla şirket Nijerya hükümeti ve hasta sahiplerine çok yüklü tazminatlar ödedi. Amerika’da FDA uzun yıllar ciddi septik şokta etkili olduğu iddia edilen ve Türkiye’de 20 mg’lı flakonun 2 bin 170 TL’den satılan XIGRIS LILLY firması tarafından piyasadan çekildi.

SGK milyonlarca lirayı bu ilaca döktü. İlaçları denetlemek için kurulan etik kurulunda hiç deneyimi olmayan ve klinik değil ‘veteriner’ farmakologlar var. Tam tersi durumlar da söz konusu örneğin Sanofi-Aventis firması üretimi olan ‘Ketek’ adlı antibiyotik için sahte, kağıt üzerinde araştırmalar yaptı. Bu durum dolayısıyla da çok insan hayatını kaybediyor. Dolayısıyla Türkiye’deki rakam binlerce kişiye ulaşır.”
Kaynak

7 Nisan 2012 Cumartesi

Kablosuz Enerjili Robotlar Tıp Alanında



Amerikalı bilim insanları, damarlarda ilerleyecek 3 mm genişliğinde ve 4 mm uzunluğunda bir mini robotun prototipini yaptı.
Cihaz kullanmaya başlanırsa ameliyat gerçekleştirebilecek veya endoskopi yapabilecek.Daha önce de benzer prototipler yapılmasına rağmen, büyük bataryaya ihtiyaç duyması nedeniyle kullanılamamıştı.
Enjeksiyon yoluyla damarlara yerleştirilebilecek küçüklükteki bu ilginç cihazlar, pille çalışmıyor.
Pilin çok yer kapladığını düşünen Stanford Üniversitesi bilim insanları, cihazın elektromanyetik dalgalarla, yani kablosuz şarj edilmesini sağlayacak bir formül geliştirdi.

AMELİYAT VE ENDOSKOPİ YAPIYOR
Cihaz damarlara ilaç taşırken aynı zamanda ameliyat gerçekleştirebiliyor veya endoskopi yapabiliyor. Eğer bu mini robotlar, önümüzdeki yıllarda kullanıma açılabilirse, birçok ameliyat, çok daha kolay ve güvenli hale gelecek. Ancak araştırmacılar, bununla da yetinmiyor. Çalışmayı yürüten ekibin başında bulunan Prof. Ada Poon, “Bu orta boy modellerle damarlara girebiliyoruz. Ama amacımız kılcal damarlara da girebilecek modeller üretmek” dedi.

FİLM GERÇEK OLDU
Küçük cihaz akıllara biyokimyacı ve yazar Isaac Asimov'un romanından uyarlanan Fantastik Yolculuk filmini getirdi. 1966 yapımı bir macera filmi olan Fantastik Yolculuk'ta da bir suikast girişimi sonucunda komaya giren önemli bir diplomatın hayatını kurtarmak için henüz deneme aşamasında bir projede çalışan bilim adamlarının mikroskobik boyutlara küçültülen bir denizaltıya binerek kan damarları yolu ile diplomatın beynindeki pıhtıyı yok etmek üzere harekete geçmeleri ve karşılaştıkları akıl almaz güçlükler anlatılıyordu.(milliyet)

Komplo Teorileri:

Bu  teknoloji mm boyutuna indirildi ise nana boyuta indirilmeside yakındır böylelikle vücudunuzda bu robotlardan bir tanesi, içtiğiniz sudan, yediğiniz yemekten, soluduğunuz havadan dahi girebilir, bu robotları kötü niyetle kullanmak isteyen insanlar olacak.

4 Nisan 2012 Çarşamba

Bilinen Evrenin Kızılötesi Görüntüsü


Nasa nın 18.000 kızılötesi görüntüyü birleştirerek oluşturduğu bu harika manzara bir kez daha evrenin ne kadar akıl almaz bir oluşum olduğunu gösteriyor.
Biz bu oluşumun neresindeyiz derseniz burdan yıldız haritası ile galaksimizi bulabilirsiniz resmin yüksek çözünürlüklü tam halini bilgisayarınıza indirmek isterseniz buraya tıklayınız. (61 MB)


2 Nisan 2012 Pazartesi

Evreni Anlamaya Beş Kala

"Yüzyılın deneyi" diye adlandırılan ve evrenin oluşum sırlarını çözmek üzere "Büyük Patlama" deneyinin yapıldığı Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi'nin (CERN) Başkanı Prof Dr Rolf-Dieter Heuer, "evrenin henüz bilinmeyen yüzde 95'ini anlamanın tam başında" olduklarını söyledi.



CERN Başkanı Prof Dr Rolf-Dieter Heuer, ODTÜ Kemal Kurdaş Kültür ve Kongre Merkezi'nde düzenlenen konferansta, daha önce İsviçre, İtalya, Danimarka, ve Avusturya'da açılan serginin ilk kez üye olmayan bir ülkede düzenlendiğini belirterek, CERN'e üyelik başvurusu yapan Türkiye'nin, bilimadamlarıyla ve CERN'e yaptığı katkılarla önemli bir ülke olduğunu söyledi.

CERN'ün amacı, araştırma, inovasyon (yenilik) ve eğitim alanlarındaki misyonuyla ilgili bilgi veren Prof Dr Heuer, CERN'ün bilginin sınırlarını daha da ileriye taşımak, hızlandırıcılar ve detektörler için yeni teknolojiler geliştirmek, geleceğin bilimadamı ve mühendislerini yetiştirmek, değişik ülke ve kültürlerden insanları bir araya getirmeyi amaçladığının altını çizdi.

CERN'de geliştirilen teknoloji ve yeniliklerin tıp gibi alanlarda kullanıldığına ve günlük yaşamı kolaylaştırdığına dikkati çeken Heuer, “Hadron tedavisi” adı verilen yöntemle dünyadaki 30 bin hızlandırıcıdan 17 bininin tıp amaçlı kullanılarak 70 bin hastanın tedavi edildiğini, ayrıca görüntüleme teknolojilerinin geliştirildiğini kaydetti.

Prof. Dr. Heuer, en büyük mücadelelerinin ise “Büyük Patlama”dan hemen sonra Evren'in ilk anlarını anlayabilmek olduğunu belirterek, fizikteki “standart modelin” öngördüğü ve temel parçacıklara kütlelerini verdiği düşünülen “Higgs Boson”unu bulmak için, dünyanın en büyük bilimsel cihazı olan “Büyük Hadron Çarpıştırıcısı”nın (BHÇ) Cenevre yakınlarında inşa edildiğini anlattı.

Tasarımında ve üretiminde 10 bin kişinin çalıştığı ve yaklaşık 10 milyar dolara mal olan BHÇ'nin sıfırın altında 271 santigrat derece evrenin en soğuk yeri ve iki proton hüzmesinin çarpışması sırasında ortaya çıkan Güneş'in merkezinin bin milyon katı sıcaklığıyla galaksinin en sıcak yeri olduğunu söyleyen CERN Başkanı, 27 km uzunluğundaki tünelde yapılan CMS ve Atlas deneylerinde her saniyede 600 milyon protonun çarpıştığını ve bu deneylerin verilerinin kaydedildiğini belirtti.

CERN Başkanı, sadece geçen yıl 23 Peta Byte tutarında veri toplandığını, bu verilerin bilgisayarlarca kaydı ve analizi için aralarında ODTÜ bilgisayarlarının da olduğu birçok ülkenin bilgisayarlarının oluşturduğu bir ağdan faydalanıldığını belirterek, deneyin daha sonraki aşamalarında enerji seviyesi 7-8 TeV'e (trilyon volt) çıkarılınca Higgs parçacığının izini bulmayı umduklarını söyledi.

CERN Başkanı Prof Dr Rolf-Dieter Heuer, “Tanrı parçacığı diye adlandırılan Higgs bosonu bulunsa da büyük bir keşif, bulunmasa da büyük bir keşif. Evrenin büyük bölümünü oluşturduğu sanılan karanlık madde ve enerjinin anlaşılmasında bu ilk adım. Büyük Hadron Çarpıştırıcısı veri sağlıyor” dedi.

CERN heyetinden Prof Emmanuel Tsesmelis de AA'ya yaptığı açıklamada, deneyin bundan sonra aşamasında enerji seviyesini 3,5 TeV'den 4,5-5 TeV'e kadar çıkarmayı, ardından bir süre deneye ara vermeyi planladıklarını belirterek, Türkiye'nin CERN'e üyeliği konusundaki görüşmelerin sürdüğünü, bu yıl içinde üyeliğe kabul edilmesinin beklendiğini söyledi.

ODTÜ Rektörü Prof. Dr. Ahmet Acar da konferansa ilginin büyük olmasının ve daha önce konserler için yer bulunamayan bu salonun bir bilimsel ve akademik sergi için öğrencilerle dolu olmasının sevindirici olduğunu kaydetti. (Radikal Gazetesi)